MENÜ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İHANETİN BEDELİ
Aylardan kasımdı. Hayatımın en berbat günlerinden birisini yaşıyordum. Çalıştığım özel şirkette hiç düşünmediğim, bana göre çok yanlış olan bir olay yaşamıştım.Ben bu şirkette 10 yılımı vermiş biri olarak bu davranışı hiç hak etmemiştim. Nasıl oldu da patron dediğim o kişi bunu bana yapabildi. Bu bana ve tüm kadınlara hakaretti. Ben 10 yıl önce bu şirket açılırken başlamıştım işe bu iş yerinin her kenarında, her taşında emeğim vardı. Omuz omuza ve lütufsuzca çalıştığım iş yeri… Nasıl neden olmuştu. Acaba bu adam aklını mı yitirmişti. O anda çalan telefonla tekrar dünyaya döndü. - Orkun… Ben… Seni… Aradım. Ama sen açmadın.- Ha toplantıdaydın.- Evet, çok kötüyüm. Nemi oldu. Neler olmadı ki.- Peki, tamam sen toplantına devam et. Ne… Akşam gelmeyecek misin? Tamam erken gel. Telefonu kapatırken dökülmeye başladı gözyaşlarım. İnsan olmak. Nasıl ve neden… Kafam da binbir düşünce ah… Ve bir sürü eksilerler.Hem yürüyordum hem de gözyaşlarımı siliyordum, sanki gözyaşlarım azmış gibi yağmurda başlamıştı. Sanki damlalar birbiriyle yarışıyordu. Üzerimde incecik ipek bir bluz vardı. Her damla tenime değdikçe tenimde kızgın alevler cozlayarak sönüyordu. Yağmurda iyice hızlanmıştı. Birden yanımda bir ses arabadan bana sesleniyordu. -ıslanmayın bayan sizi bıraka bilirim? Bir adama bir de gökyüzüne baktım. Binmekle binmemek arasında ben düşünürken birden çatırdayan gök gürültüsü ile arabaya zor koştum. Araba hareket etti. Arabanın hareketi ile yağmurda bir hızlandı. Artık silecekler durmadan çalışsa da silemiyordu. Nasıl bir yağmurdu. -Çok ıslandınız mı hanımefendi. Pardon benim adım Savaş… X firmasının genel müdürüyüm. Birden durdum bu bizim rakip (artık nerden bizimse) şirketin genel müdürü Savaş… Bey. Yıllarca bir kere bile görmediğim bu adamın ben yanında oturuyordum. Gözlerim ona kaydı o da bana bakıyordu. En çok da ıslanan bulüzümden resmini gördüğü iç çamaşırlarıma bakıyordu. Ellerimle kapamaya çalıştım. - Yok olmaz böyle bak yağmur da hafifledi. Şu mağazaya girelim de bir şeyler alalım. Yoksa hasta olacaksınız. Eşiniz… Pardon evli misiniz?- Yok evli değilim. (bu yalanı neden söylemiştim) hala anlamıyorum ama ok yaydan çıkmıştı. - Bende evli sayılmam,- Sayılma…- Yani evli bekârım,- O nasıl oluyor öğle,- Yani eşimden ayrılmak üzereyim.- Neden… Niye sormuştum bilmiyorum. Ama sormuştum işte.- Sonra bak şu mağazaya girelim.- Şey… yok girmesek zaten kurudum. (çünkü acele ile çıkarken çantamı da almamıştım.) - Yok olmaz. Anladım çantanızda yok ve ben sizi epeyce izledim. Her halde…- Yok, acele ile çıkarken çantam şirkette kaldı. - Şirket… X şirketi,- Aa… - Bizim rakip şirket. Siz orada…- Yok, artık orada çalışmıyorum?Bir dakika arabayı parka doğru sürdü. Ve durdu mecburen arabadan indim. Mağazaya girdik çok lüks bir mağaza idi. Kapıda bizi karşılayan çalışanlar. Mağazaya isteksiz isteksiz girdim. Birisinin hem de hiç tanımadığım kişinin bana hediye alması bana uyan bir olgu değildi. Ama bu gün olağan dışı bir gündü ve ben sanki ben değildim. Reyonların ışıklı renklerine kendimi bırakmak istiyordum da, hep aklım eşimdeydi. Sana ihtiyacım var demiştim. Ağlıyor musun dedi de yine geri dönmedi. Çaresizdim eve gitmek istemiyordum. Ama yinede içimde tuhaf bir his vardı. Geri ile ileri arası geri gitsem. Orkun gelse ben onun kollarına kendimi bıraksam ve doya doya ağlasam. O da saçlarımı okşasa başımı göğsüne yaslasam. Bütün sıkıntılarım geçecekti. İşten istifa ettim dediğimde olsun farzetki izindesin bir dinlen sonra değerlendirirsin dese… Ama aramamıştı bile. Bense onu beklerken hiç tanımadığım bir adamın sihrine kapılmış gidiyordum. Hiç gereği yokken birden gözlerim bulüzüme takıldı. Hala kurumamıştı ve çamaşırlarımın izleri belli oluyordu. Başımı kaldırdım Savaş Bey de aynı yere bakıyordu. Birden utandım. Münir Bey saçlarımı okşamak istedi diye sanki bir bardak suda fırtına koparan ben değildim. Döndüm ben buradan hemen çıkmalıydım. Adım atmıştım ki bir el bileğimi kavradı. - Gitme… Gitme…Bu iki hece, olduğum yerde öğlece kaldım. Gözlerine ilk kez bakıyordum. Gök mavisi mi yoksa grimi nasıldı. Göz bebeklerinde kendimi gördüğümde kalbim çarpıyordu. Ne yapacağımı şaşırmış bir durumda etrafa baktım. Bizimle ilgilenen yoktu. Döndüm bileğimden ellerime doğru kaydı elleri, ellerini ellerime kenetledi. — Gel bugün çocuk olalım hiç bir şey düşünmeden bugünü yaşayalım. — Dün yok, yarın da olmasın. Hafifçe kendine çekti. Ne tuhaftı. Hiç sesimi çıkarmıyordum. Öpse bile sessiz kalacak bir duygu var içimde. Derken birden telefonun sesi ile kendime geldim. Acele ile çantam yok telefon cebimde çalıyor. Hırsla çıkarken sadece elimde olan telefonla ayrılmıştım iş yerinden. Cebimden telefonu çıkardım Orkun’du arayan birden içimi çektim. Demek ancak boş kalmıştı. Beni aramak için illa da toplantının bitmesini beklemişti. Her seferinde olduğu gibi, toplantıları daha önemli idi!- Evet… Ne… Gelmeyecek misin? 3 günlüğüne mi?- Tamam, eve ne zaman geleceksin. Valiz almayacak mısın?- Tamam, iyi yolculuklar.
Telefonu kapadığımda hiç bir şey sormamıştı, bende ona bir şey dememiştim. Bir şeyler aldık ve oradan ayrıldık bütün neşem kaçmıştı.Tekrar arabaya bindiğimizde yağmurda durmuştu.Ben hiç bir şey demeden yine neden arabaya ginmiştim. nereye gidiyordum.hiç bir şey söylemeden sassizce oturuyordum.Oda bir şey söylemeden yolamı bakıyordu arada bana da mı bakıyordu bilmeden oturdum.
Nedenlerini bilmediğim bir sürü soru ile boğuşurken, birden arkamda bir ses duydum. Savaş beyin sesinde tuaf bir gizem vardı. Üzerini değiştirmiş, Resmi kıyafetleri çıkarmış. Rahat bir yürüyüş pantolonun üzerine beyaz bir tşört giymişti. Saçlarına hafif şöle sürmüştü. Gözlerinde mutluluk pırıltıları vardı.Sanki mutlu bir insanın portresi gibi. Bakışlarında gizli bir davet gibi, insana güven veren bir hali vardı. Elinde buz gibi iki bira vardı. Bardağın dışındaki buğudan ne kadar soğuk olduğu belli oluyordu. Geldi kaşımda ki koltuğa oturdu. Ne de çok seviyordu beni şaşırtmayı, yanıma neden oturmamıştı. Yoksa ben yanıma mı oturmasını istemiştim. Bir türlü içimden geçenlere cevap bulamıyordum. N acayip olmuştum. Bana yaklaşsa kabahat, uzak dursa kabahattı. İçimde anlayamadığım kırgınlıklar vardı. Ben neyim muhasebesini yapıyordum.Anlamadım.Bütün bunları yaşamak.Yoksa hayal mi görüyordum. Uyanıkken düş mü? Görüyordum?Hala çözememiştim.Terimden kalkarken bardağı da elime aldım.Pencereye doğru yürüdüm. Pencerenin önünde durdum. Camda ki resmime baktım.Kadın olarak baktı da kusursuz bir görünüşüm vardı. Kuzguni siyah saçlarım.Buğulu bal rengi gözlerim.Dolgun dudaklarım Gülünce çukurlaşan yanağımdaki gamzem ile gerçekten tablodan çıkma bir güzelliğim vardı.İnsan kendini ancak bu kadar severdi.Sobra Orkun geldi hayalime.Biz neresin deydik hayatın. Yada o neresindeydi hayatımın ya da ben onun hayatının neresindeydim.Sonra bana evlenme ettiği o gün geliverdi gözümün önüne.İlk evlenme ettiği o gün.Ne kadar uzak gibi gelmişti.O gece ellerimi tutmuş,beni sevebilir misin veya benim hayatım olur musun demişti?Sevdim mi? Sevmiştim galiba yada sevmek istemiştim. Bir sürü koşmaca içimde sığındığım güvenli bir liman olmuştu yıllarca. Ama hep içimde bir şey eksikti. O boşluk hiç dolmamıştı. Bana anlatıldığı gibi kör kütük aşık olmamıştım hiç.Hiç dedikleri gibi için titremedi,ya da kalbim yerinden fırlamadı.Ama hayatımda oldu. Ve sonra yavaş yavaş uzaklaştık birbirimizden, Şimdi ise herkes sanki kendi hayatını yaşıyor gibi neden ve niçin yok hayatımız da.birlikte paylaşılan bir ev arkadaşı. Bazen de beraber geçen saatlerin zorunlu beraberliğibana hayatım olurmusun demiştin. Senin hayatın oldum mu?Yoksa kullandığın bir eşya mı oldum.Kulağıma fısıldayan sesi, beni hayata döndürdü.,
-Ne düşünüyorsun?
bir şeyler kıpırdadı. Sonra kadınsı bir sızı duydum,içimde dışarıya bakmaya devam ettim.Nefesini saçlarımda hissediyordum.Parfüm kokusu içimde tarif edilmez duygular uyandırıyordu. Ne tuaftı hiç kıpırdamadan duruyor, onun nefesinin vücudumda gezinirken bana verdiği hazzı ruhumda duyarak.kıvranıyordum. Zaman geçtikçe içimde ki arzu yoğunlaşıyor. Ellerin avuçlarım terliyor. Dönsem kollarına atılsam diyerek arzu ile yanıyordum. Dönmekle dönmemek arasında ki o ince çizgide kalmıştım.Ne oradan ayrıla bildim nede o delen bakışlarına baka bildim.Ne beni zorluyordu nede gitmeme izin veriyordu.Sanki esiri olmuştum ben.
Döndüm ne olacaksa olsundu artık. Ama o ne arkamda kimse yoktu, ben odada yalnızdım. Hani hep kokusunu çekmiştim içime.Nasıl olmuştu. Şaşkınlık içinde tekrar koltuğa oturdum. Elimdeki birayı bir dikişte bitirdim. yerimden kalktım. Sadece telefonum vardı yanımda ne çantam nede param vardı.Yinede buradan gitmeliydim yoksa kendime saygımı yitirecektim.Kapıya uzandım.Birden kapı açıldı.Svaş karşımdaydı.
-Ne o gidiyor musun? Kaçar gibi.Gelme mi bile beklemeden.Sanki kekeler gibi
-gitmeliyim yoksa kendime saygımı yitireceğim
-Yanlış bir şey mi yaptım seni kırdım mı?
-Yok..yok sen den değil ben, saçmalıyordum. Saçlarımın dibine kadar kızarmıştım. Birden ne oldu bana anlamadan ağlamaya başladım göz yaşlarım sel gibi akıyordu yanaklarımdan aşağıya süzülüyordu.
-Ne o bir haber felan mı aldın ne oldu lütfen anlatır mısın?
Cevap veremiyordum. Daha doğrusu korkuyordum.
Bana doğru bir adım atmıştı ki
-Hayır dokunma bana. Olduğu yerde kalakalmıştı.
-Dur bir dakika sana zarar verecek bir şey yapmam ben. Korkma.Derken beni kendine doğru çekti,Çaresiz bende kendimi kollarına bıraktım. Başım göğsünde sessizce ağlıyordum neye ağladığımı bilmeden.
Saçlarımı okşuyor bir taraftan da sana zarar vermem. İstemediğin hiçbir şey olmaz diyerek beni teselli ediyordu.
-Beni eve götürür müsün, ya da bir taksi çağırır mısın? Dedim. Başımı kaldırdım. Gözlerinde ki pırıltı o bakışlar,Beni bırak ben gideyim derken ona daha çok yaslandığımı hissediyordum.
-Tabi yemekten sonra olsa. Bak seni de bekleyen yok. Eşin seyahatte. Birden ona yalan söylediğimi, anlamıştı ama benim hiçbir şey düşünecek hali yoktu. Ben büyülenmiş gibi onun esiri olmuştum.
-Tamam yemekten sonra, birden o eski neşeli halime dönmüştüm hadi bakalım masa senim bende şarap açayım. Mutfağa doğru giderken neşe ile bir şeyler mırıldanıyordum.Masaya tabakları koydum. Köşede duran mumları da koydum.mutfağa geri döndüm.
-Kadehler nerede… birden arkamda belirdi. Yine vücutlarımız birbirine değmişti. Sanki mahsus beni etkilemek için mi yapıyordu.Kadehleri verdi. Döndü ve odaya yöneldi. Sanki hiç etkilenmemişti. Birden bir hınzırlık geldi aklıma. Acele ile buluzumun iki düğmesini açtım şimdi hareket ettikçe aradan göğüslerim görünüyordu.Masaya oturdum. Tabağına yemek koyarken gözü bulüzuma takıldı,Beni hareket ettirmek için çabalaması çok hoşuma gitmişti yerinden kalktı. Dolaptan bir şey aldı. Odada bir tatlı Ayten Alpman sesi yayılmaya başladı.Elimden tuttu kendine doğru çekti şimdi tek vücut olmuş gibi dans ediyorduk.Nefesini bütün vücudumda hissediyordum.Bende kendimi bırakmış ne dünü nede yarını düşünüyordum sadece bu gün vardı. Bıraz daha sokuldum. Her şey durmuştu sanki tek bir duygu vardı. Kollarında olmak onu hissetmek.
Uzandı bulüzümun bir düğmesini de açtı. Şimdi sütyenim tam olarak görünüyordu.dudakları boynumda geziyordu.bende zevkte kıvranıyor ama belli etmemeye çalışıyordum. Dudaklarıma uzandı. Dudağımın kenarında dolandı. Birden beni bıraktı. Öylece kalmıştım.
-Hadi yemeğin soğumasın. Daha eve gideceksin. İsteksizce masaya döndüm. Yemekten sonra gerçekten beni eve götürdü. Apartmanın önüne gelince vaktin varsa bir kahveni içerin dedi. Gözlerine öyle bir baktım ki istersen dedi, gülümsedim tabi buyurun deyebildim. Kapıcıyı çağırmadan kapıyı anahtarla açtım işallah kimseler görmez diyerek içeri girdik.
-Ne kadar zevkli döşenmiş bir ev zevkine hayran oldum.
-Mutlu musun?Ne olur. Söyle mutlu musun?
-Bilmiyorum. Sorma .Bilmiyorum.
-Senden çok etkilendim. Ne olur söyle mutlu musun ?
-Mutluyum dersen seni bir daha hiç görmem.
Çenemden tuttu bakışlarımız birbirine karıştı.
-Bilmiyorum. Bilmiyorum. Bu soruyu hiç sormamıştım mutluluk ne idi onu da bilmemiştim ki.
-Değilim dedim birden ben mutluluğu bilmiyorum.Ama bu gece git ne olur sabah konuşalım. Bana kalvaltıya gel. Olmaz mı?
-Yok olmaz Orkun Bey gelmez mi? Anıdan beynim de şimşek çaktı. Sen biliyordun. Değil m,?
-Evet biliyordum.Orkunun eşi olduğunu da, şirketide hatta eşininde şu anda neler yaptığınıda.
-Lütfen gider misin? Beni yalnız bırakır mısın? Hiç bir şey söylemeden kapıdan çıktı.Kapının kapama sesini duydum gitmişti. Kotuğa yığıldım orada ne kadar oturdum ne yaptım hiç bilmiyorum.Elim telefonun tuşlarında biraz bekledim ve bastım tuşa. Bu telefonu yalnız iş arkadşları biliyordu bende bu telefondan Orkun'u hiç aramazdın.Telefon çalıyordu.
-Alo bir kadın sesi.
-Alo ben Orkun Beyle görüşecektim.
-kimsiniz şu anda düşta ben yardımcı olayım.
-Kendisi ile görüşecektim.
-Konu özeldi.
Anladım ama özellere zamanı yok.
-Ben kimle görüştüm.
- Ben sekreteri, yana sevgilisi desek yine görüşmek ister misiniz?
-Orkun Beyin karısı Öyküm...
Karşı taraftan ses yoktu. Telaşla telefon kapandı.
Aradan ne kadar zaman geçti hiç bilmiyorum. Çalan telefonun sesi ile yerimden fırladım. Telefon Orkun'dandı. Çaldı sonra kapandı. telefona bakerken tekrar çaldı.Bir başka numaradan arıyordu. yine çaldı. Ve sustu. tekrar çaldı. tekrar. Sonunda açtım.
-Nasıl cesaret edersin... Senin a....birden sustum arayan Savaştı.
-Ay özür dilerim. Ben... Yine ağlamaya başlamıştım.Telefondaki ses
-Dur bir sakin ol. Bekle geliyorum. Dedi ve telefon kapandı.
Şimdi daha şiddetli ağlıyordum. Mutfağa geçtim. koyu bir kahve iyi olur derken daha düğmeye basıyordum ki kapının zili ardı ardına çalmaya başladı. Birden ya Orkun'sa...
Kapının arkasına sakladım. Zil israrla çalıyor. Bir taraftanda telefon çalıyordu.telefona uzandım. Bu biraz önce Savaş'ın beni aradığı numara idi. Kapıya doğru yürürken dışarıda sesler vardı.Kapının dürbününden bakınca Savaşın yanında kapıcıyı gördüm. kapıyı açtım kapıcı şükür der gibi baktı. Ve uzaklaştı.Bende Savaş'la içeriye girdim. Şimdi daha sakindim, Gerek yoktu neden zahmet ettin ki.Ben kendime kahve yapacaktım istermisin. sesimde ki site mi anlamış gibi.
-Bana anlatacak bir şey yok mu? Diye takılmaya başlamıştı ki.
-Yüzümdeki sertliği görünce vazgeçti,
-İstersen gidebilirim.
-Siz bilirsiniz
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|